Madame Figaro Sonbahar 2019 sayısında sizlerle beraberim.
Çölyak Farkındalık Ayı kapsamında hazırlayıp birçok basına servis ettiğimiz basın bülteninin içeriğini aşağıda bilginize sunarım.
Çölyak hastalığı ilaçla tedavi edilmiyor!
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye’de tanımlanan 88 bin 790 Çölyak hastası bulunduğunu belirten Gastroenterolog Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, çölyak hastalığında bilinen tek tedavinin, glutenin ömür boyu diyetten çıkarılması olduğuna vurgu yaptı.
Çölyak Farkındalık Ayı kapsamında hastalığa dikkat çeken Bezmialem Vakıf Üniversitesi Gastroenteroloji Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, ”Genetik olarak bu hastalığı barındıran kişilerde buğday ve buğday ürünlerini tükettiğinde antikorlar (vücudun belli yapı taşlarını yabancı algılayan protein parçacıkları) oluşur. Bu antikorlar hedef organ olan ince bağırsaklarda tahribat yaparak çölyak hastalığına neden olur” dedi.
Kadınlarda ve erkeklerde eşit oranda görülen çölyak hastalığının belirtilerine değinen Doktor Metin Başaranoğlu, “Bazen ishal, karında şişkinlik, anoreksiya, kilo kaybı yada kilo alamama gibi şikayetlere neden olurken bazen de karın ağrısı, kusma, kabızlık gibi belirtilerle ortaya çıkabiliyor. Hastalık esasen kendisini 6-24 aylık çocuklarda göstermeye başlıyor. Büyüme ve gelişme geriliği, büyümenin yavaş olması ve boy kısalığı, kilo kaybetme, huzursuzluk ve ergenliğin gecikmesi, diş minesinde kalıcı lekeler şeklinde belirtiler veriyor” ifadelerini kullandı.
DEMİR EKSİKLİĞİNİN NEDENİ ÇÖLYAK OLABİLİR!
“Bağırsaklar tahrip olunca, tüketilen gıdaların sindirim ve emilimi bozulur. Bu da yağ, protein ve karbonhidratların yanı sıra başlıca vitaminlerin ve mineralin eksikliklerine yol açar” diyen Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, demir eksikliği ve çölyak ilişkisini de şöyle açıkladı:
“Çölyak hastalığı olanlarda demir eksikliğine bağlı kansızlık da görülebilir. Çölyak hastalığının neden olduğu bir demir eksikliğinin tedavisinde, ağızdan alınan demir ilaçları işe yaramaz. Çünkü demirin emilim yeri olan bağırsaklar hastalanmıştır. Ağızdan aldığınız demir preparatı emilip kana karışamaz ve dışkı ile atılır. İşte bu nedenle ağızdan alınan demir preparatlarına cevap vermeyen demir eksikliği olan hastalarda, Çölyak hastalığının araştırılması gerekir.”
ÇÖLYAK HASTALIĞI TANISI NASIL KONULUYOR?
Çölyak hastalığı şüphesi olanların çölyak antikorları varlığı açısından kan testine tabi tutulması gerektiğini söyleyen Başaranoğlu, “Endomisiyal antikor IgG ve IgA, Doku transglutaminaz IgG ve IgA ve serum IgA değerleri ölçülür. Antikor sonuçları pozitif olan hastalarda, bir aşama ilerisine geçilir ve üst gastrointestinal system endoskopisi (gastroskopi-duodenoskopi) yapılır. Endoskopik inceleme sırasında ince bağırsakların ilk kısmı olarak kabul ettiğimiz duodenum mukozası incelenir. Eğer, kan ve patoloji sonuçları birbirini destekler nitelikteyse Çölyak hastalığı tanısı konulur ve Çölyak diyeti uygulanması önerilir. Çölyak hastalığının ilaçla tedavisi yoktur. Tek tedavisi gluten içeren gıdalardan uzak durmaktır. Sağlıklı ve kaliteli bir hayat sürmek isteyen her Çölyak hastası, diyet kurallarına sıkı sıkıya uymak zorundadır. Çölyak hastalığı, diyette en ufak bir gevşekliğe izin vermez” diye konuştu.
ÇÖLYAK HASTALARINA DEVLET TARAFINDAN GIDA ÖDENEĞI SAĞLANIYOR
Prof. Dr. Metin Başaranoğlu sözlerini, “Uzun yıllardır devletimiz, çölyak hastaları için heyet raporu düzenlememize izin vermektedir. Raporlu olmak, hastanın glutensiz besinler için devletten ödenek almasını sağlıyor. Eskiden senede bir yenilenmesi gereken rapor artık 3 senede bir yenileniyor” diyerek sonlandırdı.
Röportajı okumak için resmi seçiniz.
27.12.2018 tarihli NTV Sağlık Haber röportajıma ulaşmak için linki seçiniz.
Programı izlemek için resmi seçiniz.
Bugün evlerimize trans yağı sokmasak da ev dışında yediklerimizle vücudumuzu trans yağla dolduruyoruz diyor. Hamburger, döner, patates kızartması, bisküvi, cips, poğaça, çikolata ve früktoz şurubuyla yapılan meşrubatlar karaciğer yağlanmasına ve siroza davetiye çıkarıyor.
Yaklaşık 20 yıldır “yağlı karaciğer ve metabolik karaciğer hastalıkları” biyolojisi ve tedavisi üzerinde çalışmalar yapan Bezmialem Vakıf Üniversitesi Gastroenteroloji Hepatoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Metin Başaranoğlu, “Karaciğerimizi Fruktoz Şurubundan Neden Korumalıyız?” adını verdiği kitabında bu konuyu bir kez daha gündeme taşıyor.
27.Şubat .2018 IBH İle Yaşam http://ibhileyasam.blogspot.com.tr
Her hastalığın ve her hastanenin bir de hasta ve doktor ilişkisi boyutu var.2009’da teşhisim konulmadan evvel kabus dolu iki yıl geçirmiştim.Ankara’da neredeyse gitmediğim hastaneiziyaret etmediğim acil servis kalmamıştı.Son durak Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi olmuştu.Halen’de burada tedavim devam etmekte.
Olayın hastane boyutuna ilerleyen yazılarımda geniş bir yer vermeyi düşünüyorum.Konu gözardı edilmeyecek kadar önemli takdir edersiniz ki.
Aslında bizim için önemli konular listesinin başını doktorlar çekiyor.Öyle ya hastaya doğru yaklaşım,tanı ve tedavi sürecini iyi yönetebilmesi açısından doktorun çalışma ve hastasına olan ilgisi önemli.Bu konuya değinirken, bende ve bir çok hastasında özel bir yeri ve daha önceki bir yazımda son yazdığı kitabı ”Karaciğerimizi Fruktoz Şurubundan Nasıl Koruyabiliriz”i anlattığım sevgili doktorum Sn. Prof. Dr. Metin Başaranoğlu’ndan bahsedeceğim.O kadar hastane tecrübesi içinde ondan daha güzel bir örnek bulamadım.:)
2010-2015 yılları arasında TYİH’nde İBH heyetinde tanıdım kendisini.Bu süre içerisinde de kontrolünde kaldım.Hastasına yaklaşımı,işine olan sevgisi ve saygısı en önemlisi ”insan” olması münasebetiyle bir çok hastanın dimağında yer eden ”ilgisiz doktor” yaftasını yerle bir eden bir doktor diyebilirim gönül rahatlığı ile.İBH’de görev yapan diğer doktorlar da aynı nitelikleri taşıyan üstün görev bilincinde olan doktorlardı.Yoksa Türkiye’de ki tüm İBH grupları içinde TYİH İBH heyeti başarı listesinin başında yer almazdı sanırım.:)
Hastalarını bekletmekten hoşlanmaz,heyet saatinde herkesten önce kliniğe gelir ve oturur oturmaz ilk hastasını hemen davet ederdi Metin Hoca.O zamanlar işindeki özverili çalışmaları ,bugün ki başarılarının sinyallerini veriyordu adeta.Tedavisi süresince hastasına sadece bir telefon uzaklıkta idi.Her hangi bir sıkıntınız olduğunda kendisini arayabilir ve yapılabilecekler hakkında bilgi alabilir olmak onun hastası olmanın ayrıcalığını yaşatıyordu.Özel bir muayenehaneden bahsetmiyorum evet, devlet hastanesinde görev yapan bir doktordan bahsediyorum. Çünkü bazen arkadaş gruplarında hastane muhabbeti açılınca dert yananlar oluyor ister istemez.Onlara, bakın böyle doktorlarda var dediğim zaman muayenehanesine mi gidiyordun ya da ücretlimi bakıyordu gibi sorularla karşılaşıyordum.Verdiğim cevaba şaşırmıyor değillerdi.:)
Di’li geçmiş zaman kullanıyorum çünkü kendisi 2010 yılında TYİH’nden ayrılıp akademik çalışmalarını daha geniş kapsamlı yapabileceği Bezmialem Vakıf Üniversitesi Hastanesine gitti.Sanmayın ki hastalarını unuttu.Bilakis ne zaman kendisine ulaşmak istesek aynı özveri ile bizlere zaman ayıracak kadar yüce gönüllü kendisi.
Ben ”insan” kelimesini cümle içinde hep parantez içinde kullanırım.”insan”olmak farklıdır çünkü.Ki hayatımız boyunca yaşadiğimiz,şahit olduğumuz olaylar zinciri ”insan”ı öz ve öz olmayan olarak ikiye bölüyordu.Bu durum hasta -doktor ilişkisinde de yaşanıyordu elbette.Belirtiğim gibi güncel yaşantımız dışında hastanelerde yaşanılan bazı durumlar ister istemez çabuk yayılıyor ve bu durum hastaların bir çoğunda doktorlara karşı kötü bir önyargı oluşturuyordu.Kötü hasta-doktor ilişkisi hasta açısından daha kaygı vericiydi çünkü güveni sarsılan bir hasta uzun süre hastaneye uğramak dahi istemiyor.Ben bu sorunu şahsen TYİH’nde hiç yaşamadım.İşte tam burada devreye Sn. Başaranoğlu gibi doktorlar giriyor.Hipokrat yemini değil mesele,mesele ”insan” olarak görevini icra edebilmekte.2015 Mart ayıydı sanıyorum ayrılacağını öğrendiğimizde hastaları olarak çok üzüldük,ancak bunun kendisi için daha iyi olacağına inanarak bir şekilde kendimizi rahatlattık.Ki son 3 yılda katettiği başarı mesafesini görünce onun için en iyisi buymuş dedirtti.Yoksa 3 yıl içerisinde Prof. ünvanı almak,uluslararası çalışmalarda başrolde olmak,tıp tarihine yeni bir tanı kazandırmak,kitap yazmak artı hastalarıyla ilgilenmeye devam etmek gerçekten ödüllendirilecek bir başarı grafiği.Başarıları bunlarla sınırlı değil elbette .Daha detaylı bilgilere kendi sitesinde buradan ulaşabilirsiniz.Başarılı çalışmalarının bir kısmına yakından bakmak gerekirse;
Özellikle altını çizerek belirtmek istiyorm ki ”her şey insan ve insanlık için” sözünü layıkı ile yerine getiriyor.Kitabını alıp okuduktan sonra hemen blogda paylaşmak istedim çünkü ciddi anlamda ilerleyen zamanlarda daha endişe verici bir boyuta ulaşabilecek bir terimden,kendi tanımı ile ”Şişman Sirozu Hastalığı”ndan bahsediliyordu.Bu kitabı okuduktan sonra kendisinden naçizane İBH hastalıklarına ilişkin de bir kitap yazarsanız seviniriz diyerek ricada bulundum.:)Televizyon kanallarında da artık bizlere daha sağlıklı bir hayat sürmemiz adına bilgiler vermek için katıldığı programlar var bilginize.
Bu arada şunu da sizinle paylaşmadan geçmek istemiyorum.Kendisini sosyal hesaplarından da takip ediyorum ve geçtiğimiz günlerde yaptığı bir paylaşımı beni çok duygulandırdı.Bu paylaşımı gördükten sonra kendisi hakkında yazdıklarım az bile dedim.
Hastaları davet ederken ”sağlık güvencesi olsun OLMASIN” bu detay onu farklı kılıyor işte.Buradan da kendisine bu ince davranışından dolayı ne kadar teşekkür etsek az diye düşnüyorum.Mesleğini icra etmek,bir sanatkarın sanatını icra etmesinde ki aşkı gibi olmalı.Bütün doktorların özümsemesi gereken bu durumun diğer doktorlarada örnek olmasını diliyorum.
Sn. Başaranoğlu ile ilgili iletişim bilgisini de sıcağı sıcağına paylaşmış da oldum :)İstanbul da yaşayanlar bu konuda biraz daha şanslı elbette:)Kendisi ile ilgili daha detaylı bilgilere ve akademik çalışmalarına yukarda belirttiğim kendi sitesinden ulaşabilirsiniz.
Sn. Başaranoğlu’na sonsuz sevgi ve saygılarımı sunuyor,başarılarının devamını diliyorum.
Ofisime imzalanmak için gönderilen yirmi dost için alınmış ”Karaciğerimizi Fruktoz Şurubundan Neden Korumalıyız ?” adlı kitabımın sağlığınıza değer katması dileğiyle.
Klinik pratiğimde kullandığım FibroScan elastografi kronik karaciğer hastalarının takibinde önemli bir yer tutar. Özellikle hamile, çocuk ve kan değerleri (trombosit sayımı ve pıhtılaşma değeri) biyopsi yapmaya uygun olmayan hastalarda tercih ediyorum.
6 Şubat 2018 TRT 1 Halit Yerebakan’la Doktor Geldi programında bir araya geldik.
27.01.2018 FOX TV Çalar Saat programında İlker Karagöz tarafından ” Karaciğerimizi Fruktoz Şurubundan Neden Korumalıyız?” İsimli kitabımızın tanıtımını yaptı.
İçinizdeki sinsi düşman yağlı karaciğer hastalığı, çağın vebasıdır.